Tilmen Höyük Arkeolojik Park 20 Eylül 2023, 14:15
TİLMEN HÖYÜK
Güneydoğunun Troyası….
Taht odasının da olduğu son derece etkileyici bir mimariye sahip sarayın kalıntıları, bu şehrin altın çağını yaşadığı MÖ 1800- 1600 yılları arasında dönemin önemli başkentlerinden eski adıyla "Khashum."
♦ ♦ ♦
TİLMEN HÖYÜK ARKEOLOJİK PARK
Bahadır Alkım başkanlığında 1959-1972 yılları arasında gerçekleştirilen ilk dönem kazılarından sonra 2003 yılında, Bologna ve İstanbul Üniversiteleri'nin ortak projesi olarak başlayan ve Gaziantep Müzesi ile işbirliği içinde yürütülen kazıların finansmanı Bologna Üniversitesi, İtalya Dışişleri, ve Eğitim Bakanlıkları ile Gaziantep'in yerel yönetimlerince sağlandı.
Türkiye'nin çok iyi tanıtan ve önemli Orta Tunç Çağı kentlerinden Tilmen Höyük'te çalışmalar 2003-2007 yılları arasında gerçekleştirildi. Türk-İtalyan kazı heyeti,2003'ten başlayarak, İslahiye'deki bir Bronz Çağı (İÖ III-II.) başkentinin keşif çalışmalarını yeniden ele aldı. Bu başkent-Antik Tilmen Höyük Kenti-Gaziantep'in batısında, İslahiye düzlüğünde yer alır. Kuzey-güney yönünde uzanan verimli bir vadi olan İslahiye, batıda yüksek Amanos Sıradağları, kuzeyde Toroslar, doğuda Kurt Dağı'yla sınırlanır; güneydeyse Amik Çöküntü Ovasıyla birleşir. Arkeolojik sitin eteklerinde Karasu akar;son yıllarda burada yapılan set,çok sayıda su kuşu türünün sık sık uğradığı yapay bir göl oluşmasına yol açmıştır. Salt coğrafya açısından bakıldığında Tilmen Höyük yöresi,kuzeyinde Anadolu Yaylası'nın başladığı Toros Sıradağlarının eteklerinde ve Suriye'nin kuzeyindeki ovaların uç uzantılarında yer alır.
Tilmen Höyük Sit alanı,1958'de, İslahiye Bölgesi yüzey araştırması çerçevesinde, Bahadır Alkım başkanlığındaki bir heyet tarafından keşfedildi. Alkım'ın asistanı Refik Duru 1959'da sit alanında bir sondaj gerçekleştirildi; ardından 1960-1964 ve 1969-1972 yıllarında Alkım yönetiminde düzenli kazı çalışmaları sürdürüldü. Türk kazılarıyla aşağı kentte, kazematlı geniş berkitme alanları, büyük bir kent kapısı (sur boyunca yanlarda iki kuleyle) ve daha küçük iki kapı gün ışına çıkarıldı. Akropolis'le ilgili olarak, kuzey yanda bazı kazematlar, doğuda anıtsal bir giriş ve özellikle güney yan boyunca kamu alanı-krallık sarayı burada bulunuyordu-araştırıldı. Kamu alanı önünde derin bir sondaj da gerçekleştirildi; burada İÖ IV. bin tabakalarına ve Ana Toprak'a ulaşıldı. Kazıları yapılan anıtların büyük ölçüde tahrip olduğunu gözlemleyen Prof. R. Duru, Gaziantep Müzesi ile birlikte,2002'de,sit alanının korunması ve incelenmesi projesini başlattı. Güneybatı Anadolu'nun önemli Neolitik sit alanlarında 1970'li yılardan bu yana başarılı araştırmalar sürdüren Duru tarafından gerçekleştirilen bu ilk restorasyon ve anastylosi s çalışmasından sonra,2003'te,Türk-İtalyan ortak kazı çalışmasına giçildi. Kazı, Nicolo Marchetti tarafından, Bologna Üniversitesi adına; İtalya, Eğitim, Üniversite ve Araştırma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı'nın destekleriyle sürdürüldü. R. Duru, ortak heyetle bilimsel eşgüdüm çalışmasını sağlamaktadır. Gaziantep Valisi, Belediye Başkanı ve İslahiye Kaymakamı, heyetin çalışmalarını yoğun bir ilgiyle izlediler.
Sit alanı yaklaşık 5 hektarlık bir alanı kapsar ve sağlam bir şekilde berkitilmiş bir aşağı kentle, berkitilmiş dış merkezli bir akropolis içerir; alan,tüm bölgenin en anıtsal sit alanlarından biri olarak belirir. Bunlar da ,İÖ II. binin çeşitli dönemlerine tarihlendirilirler ve sit çevresinde bolca buluna bir taş olan iri bazalt bloklarından yapılmışlardır. Aşağı kent, küçük boyutlu iki girişin(K2 ve K3 olarak adlandırılırlar)ve ileri doğru gelişen bedenli anıtsal bir kapının (K6) açıldığı kesintisiz kazemat sistemiyle berkitilmiştir.
Bedenin sağında ve solunda, girişin yanlarına yontulmuş iki aslanlı iki kule yer alır; giriş, merkezdeki bir boş alanı belirleyen iki büyük kuleden oluşan daha büyük bir kapıyla (K5) bağlantılıdır. K1'in iç yanı önünde anıtsal bir merdiven (K5) akropolise yükselir; akropolisin tepesinde taş döşeli bir yol güneye, anıtsal saray alanına doğru yönelir. Akropolisin kuzey yanındaysa, yükseklikleri 3 m'yi aşan dış duvarlarıyla kazematlar yer alır.Akropolis'in mer- kez alanı ile tüm aşağı kentte, bugüne kadar herhangi bir kazı yapılmamıştır. Olasıdır ki,Tilmen Höyük MÖ 1750-1375 arasında önce Yamhat (halep),daha sonra Mitanni Krallıklarına bağımlı olan (vasal) bir krallığın başkenti idi. Bu krallılar Ön Asya'nın iki büyük gücü olan Hammurabi'nin Babil'i ile Mısır Yeni Krallığının rakipleri idi. Tilmen Höyük, gerek mimari, gerekse keramik alanlarında önemli Anadolu kültür ögeleri barındırsa da,Eski ve Osta-Suriye kültürüne aittir. Eski kentin adı Zalbar olabilir. Sadece iki yıllık kazı çalışmasında sonra oldukça çok sayıda yeni veri elde edildi .Krallık sarayı (A),Akropolis'in güneyindeki anıtsal kamu alanında yükseliyordu. Saray, İÖ yaklaşık 1750 yılında inşa edildi ve olasılıkla, şiddetli bir yangınla yok olduğu İÖ 1375'e kadar kullanıldı. Binanın yapı tekniği, duvarların tabanındaki büyük ortostatları ve mobilyaların yerleştirildiği geniş salonlarıyla özgün bir Suriye saray yapısını yansıtır (en iyi örnek, ünlü antik Ebla'da belgelenmiştir).Taht salonundaki taht yeri, dip duvarından çıkıntı yapan güçlü bir destek duvarıyla belirlenmiştir. Zemin katı, temsil işlevini üstlenmişti; iki geniş merdiven, üst kattaki dairelere ulaşır. Kuruluşundan iki yüzyıl sonra, sarayın kuzey cephesi karşısına ikinci bağımsız yapı (C) inşa edildi. Sarayın yanında ,büyük ,ancak geniş ölçüde tahrip olmuş durumda bir yapı (E) yer alır;yapının esas cephesindeki, birkaç kez yeniden yapılmış olan porticus'un planşmetre analizi, Anadolu tipi bir tapınağın söz konusu olduğunu akla getirir(antik kaneş olan Kültepe'de yakın örnekleri vardır). Nitekim, Yakın Doğu'da belli başlı kent tapınakları, İÖ II. binin birinci yarısında, sıkı bir topoğrafya ve ideoloji bağlantısı içinde, her zaman krallık sarayı yanında yer almışlardır. Tilmen Höyük, gerek eski bir başkentin kentsel yapısını kapsamlı bir şekilde araştırmak, gerekse İÖ II. binde Anadolu'yla Suriye arasındaki ilişkileri yeniden kurmak açısından temel sit alanlarından birini temsil eder. Sadece iki yeni kazı döneminin sonuçlarının zengin ürünleri, bu amaçlarıyla, özellikle umut verici gözükmektedir.
2007 yılında resmi olarak kazı çalışmaları sonlandırılmış ve 2006 yılı kazı çalışmaları kapsamında yapılmaya başlanan "Arkeolojik Park" projesini uygulamalarla bitirilerek 24.10.2007 tarihinde törenle hizmete açılmıştır.